Cinsellik, biyolojik, psikolojik, kişilerarası ve davranışsal boyutları olan çok boyutlu ve kompleks bir kavramdır. Cinsellik, her kişinin ve partnerinin kişisel, yaş, kişisel tercih ve davranışları ve kültürel değerleri doğrultusunda yaşanır.
Bir çok kanser tipinin ve tedavisininde değişik tipte cinsel işlev bozuklukları yarattıkları bilinmektedir. Değişik kanser tedavileri göz önüne alınarak yapılan çalışmalarda 40% la 100% arasında cinsel işlev bozukluklarına rastlanmaktadır. Yapılan çalışmaların büyük bir çoğunluğu kadınlarda meme kanseri konusuna, erkeklerde ise prostat kanserine odaklanmıştır. Diğer kanser türlerinin özellikle “solid tümörlerin” cinselliği ne şekilde etkilediği konusunda az çalışma yapılmıştır. Çalışmalar meme kanseri ve jinekolojik kanser geçirmiş kadınların 50% oranında çeşitli seviyelerde cinsel problemler yaşadığını göstermektedir. Erkeklerde ise, prostat kanseri sonucunda ilişkiye girmeye yetersizliğe neden olan ereksiyon sorunu en çok araştırılan konulardandır. Erektil sorunların oranı konusundaki sonuçlar farklııklar göstermektedir. Genel olarak, radikal prostatektomi geçiren kişilerde 60-90% oranında erektil fonksiyon bozukluğu ve dış çevrenin ışınlanması sonucunda 67-85% oranında ereksiyon sorunu tespit edilmiştir
Kanser deneyimi geçirmiş olan kadın ve erkerlerde en sık karşılaşılan sorun cinsel isteğin azalması olarak tespit edilmiş olup, erkekler için ereksiyon eksikliği ve kadınlarda ilişki de acı-ağrı olarak belirlenmiştir. Erkekler sertleşme eksikliği, geçikmeli sertleşme, orgazma ulaşamama gibi sorunlardan da şikayet etmektedirler. Bir çok kadında cinsel ilginin kaybı acı kadar yüksek seviyede stres kaynağı teşkil edebilir. Kemoterapi sonucunda premature olarak yumurtalıkların çalışmamasına bağlı olarak veya pelvik bölgesine uygulanan radyoterapiden dolayı cinsel işlev bozukluklarıda görülmektedir.
Kanser tedavilerine bağlı bir çok yan etkinin tedaviden kısa bir süre sonra kaybolmasına rağmen, cinsel sorunlar hastalıksız dönemin ilk veya ikinci yılında devam edebilirler.
Cinsel işlev bozukluklarının değerlendirilmesinde, fiziksel ve psikolojik etkiler birlikte ele alınmalıdır. Kanser tedavisine bağlı fiziksel hasarlar, yorgunluk, ağrı, fiziksel etkiler konusunda gözlenlenmesi gereken hususlardır. Ancak cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi ve kemik iliği nakli cinsel işlev bozukluğuna etki eden fizyolojik etkenlerdir. Diğer yönden, ağrı ve depresyon için kullanılan ilaçlarda cinsel işlev bozukluklarını etkileyebilirler. Kanserin nedenleri hakkında yanlış inançlar, suçluluk, depresyon, cerrahi sonrasında vücut algılamasının bozulması, kişiler arası ilişkilerde yaşanan streslerde psikolojik açıdan cinsel işlev bozukluklarını etkileyen faktörlerdir.
Bir çok hasta teşhisi takip eden dönemde eşleri tarafından dışlanma ve terk edilme korkusu yaşamaktadırlar. Tedaviyi gerçekleştirecek doktorun hastaya mevcut cinsel yaşantısı ve eşinin teşhise verdiği tepki hakkında bilgi alması önemlidir. Eşler genelde, hastalık teşhisi almış kişyle aynı oranda psikolojik değişiim ve kayıp korkusu yaşarlar.
KADINLARDA CİNSELLİK:
Kanser hastalığı ve tedavileri, kişilerin cinsel yaşamlarını direkt ve indirekt olarak etkilemektedir. İlk bakışta fiziksel kondisyonda değişiklik olarak kendini gösterir, daha sonraki dönemlerde kişinin psikolojik işleyişindeki bozulmalardan dolayı sorun haline gelir. Hastaların büyük bir çoğunluğu hastalık sırasında ve sonrasında cinselliğin ve cinsel tatminin önemli bir yeri olduğunu belirtmektedirler.
Cinsel işlev bozuklukları, fiziksel ve psikolojik faktörler olarak birçok nedenin bir araya gelmesinden ortaya çıkar. Cinsiyet, hormon seviyeleri, yaş, cinselliğe bakış ve dini inançlar gibi kişisel inanışlar ve cinsel oryantasyon kişilerin cinselliği yaşamalarına etki eder. Cerrahi, radyoterapi, kemoterapi ve kemik iliği nakli gibi kanser tedavilerine bağlı olarak görülen fiziksel etkilerden yorgunluk, ağrı, cinsel istek ve fonksiyonlar üzerinde negatif etki eder. Mevcut depresyon, suçluluk duyguları, hastalığa yönelik inanişlar, vücut algılanmasının bozulması, kansere bağlı kişiler arası ilişkilerde zorluk ve sorunlar psikolojik açıdan cinsel işlev bozukluklarına neden olurlar.
Meme kanseri teşhisiyle tümerektomi yapılan kadınlarda cinsel istekteki azalma 10% iken, vulvoktemi geçiren kadınlarda bu oran 70-90% arasındadır.
Sıklıkla görülen en yaygın sorun cinsel isteğin azalmasıdır. Bir çok kadın ve erkek orgazm hissini yaşamaya devam ederken, ereksiyon, vajinal lubrikasyon, pelvik bölgesindeki organların ameliyatla alınması gibi de sorunlarla karşı karşıya kalıp cinselliklerine devam ederler. Genelde hastaların cinselliklerini yaşamaları için daha fazla zamana ve uyarana ihtiyaçları vardır.
Kanser hastalığıyla karşı karşıya kalan çiftler her ne kadar hastalık öncesi yaşamlarında mükemmel bir cinsel hayatları olsada teşhisi takiben bir kriz dönemi yaşarlar. Hasta olan kişi eskisi gibi çekici olmadığını ve eşi tarafından terk edilebileceği korkularını sıklıkla yaşar.
Bütün çiftlerin hayatında hastalığın teşhisini takiben, cinsellik birdenbire kesintiye uğramaz. Hayatın zorlu bir döneminden geçen çift hastalığın getirdiği negatifliği yadsıyarak, ilişkilerini ve cinselliklerini daha sık yaşarlar.
Kanser tedavisi gören kadınlarda cinsel işlev bozuklukları erkeklere oranla daha sık görülür. Kadınlarda cinsel sorunlara neden olabilecek risk faktörleri: hastalığın yeri ve evresi, tedavi şekli, rekonstrüktif cerrahi uygulama imkanı, hormon tedavisi, vücut algılaması, cinsel kimliktir. Örneğin histerektomi olan bir hastanın, pelvis çevresindeki sinirlerin kesilmesinden dolayı pelvis çevresinde bir his kaybı yaşanır.
Psikolojik planda, kadınlarda görülen kanser tipleri ve tedavileri, daha çok vücut algılamasına ve çift yaşantılarını negatif olarak etkilemektedir. Menapoz sonrası kanser teşhisi koyulan kadınlarda, cinsellikle ilgili psikolojik anlamda zorlanmadıklarını dile getirmektedirler.
ERKEKLERDE CİNSELLİK:
Erkeklerde kansere bağlı olarak, cinselliğe olan ilgide azalma, sertleşme ve boşalmada bozukluklar, jinekolojik kanserlerden daha azda olsa cinsel ilişki sırasında ağrı, kanser ve tedavilerine bağlı olarak görülen sorunlardır. Genellikle cinselliğe olan ilginin azalması depresif bir durumun göstergesidir. Eğer tedaviler sertleşme ve boşalmada sorun yaratıyorsa, kişi bu negatif durumlarla karşılaşmamak için kendisini cinsel ilişkiye karşı ilgisiz tutar. Genellikle cinsel ilişkilerin başlatılmasında erkekler tarafından ilk adım atıldığından, cinsel isteksizliği yaşayan kişinin ilişkisinde zorluklar yaşaması olasıdır. Bazı durumlarda cinsel istekte tıbbi nedenlerden dolayı etkilenebilir. Özellikle, ilerlemiş evredeki prostat kanserinin tedavisinde uygulanan hormon tedavisi testesteron seviyesini düşürmeye ve erektil sorunlara neden olabilir. Pelvis bölgesine, prostata ve mesaneye uygulanan cerrahi girişimler prostat ve rektum bölgesindeki bazı sinirleri etkileyebileceğinden ereksiyonun kaybı gibi sonuçlar yaratabilir.
Kanser ve tedavilerine bağlı olarak cinsel sorun yaşayan hastaların durumları yaşlarına göre değişiklik göstermektedir. Özellikle ergenlik ve ileri çocukluk dönemlerinde kanser deneyimi geçirmiş hastalarda kişinin kendini algilamasında ve cinsel davranışlarından dolayı psikoseksüel açıdan gelişimsel bozukluklar yaşarlar. Özellikle, cinselliğin keşfine yönelik güven eksikliği, kısırlık endişeleri ve ciddi bir duygusal ilişkiye girememe gibi sorunlar nedeniyle psikoseksüel gelişimleri sınırlıdır. Yaşı ilerlemiş hastalarda, yaşa bağlı olan cinsel sorunlara ek olarak hastalık ve tedavilere bağlı olan sorunlar eklenir.