ANTİVİRÜS ZİHİNLER İÇİN İZLEMEMİZ GEREKEN 14 İLKE HUMANITE PSIKIYATRI TIP MERKEZI 2019 yılında başlayan ve tüm dünyayı etkileyen Corana Virüs salgını hepimizi ruhsal açıdan etkiledi. Bu salgınla gündelik alışkanlıklarımız, iş akışımız, sosyal temaslarımız önemli ölçüde değişti. Bunun doğal sonucu olarak yaşadığımız ruhsal krizi doğru algılama ve doğru başetmek için dikkat etmemiz gerekenler:
Yaşamsal tehdidin ve belirsizliğin olduğu bu süreçte kaygı hissetmek çok doğal ve önlem almak açısından faydalıdır; fakat panik yapmak sağlıksızdır.
Tehdit hissettiğimizde zihnimizin tehlikeye karşı savaş kaç tepkisi vermesi olağan bir reflekstir. Bu refleks sebebiyle mantığımızı devreye sokamamak panikle hata yapmamıza neden olabilir. İşlevsel olmayan önemler ve davranışlar durumu daha da kötüleştirir.
Bu konuda önce gerçek bilgiyi öğrenmeliyiz ve bu bilgiyi duygularla ve dürtülerimizle değil aklımızla yorumlamalıyız.
Gerçeği reddetmemeliyiz; fakat felaketleştirme de yapmamalıyız.
Sosyal medyada maruz kaldığımız bilgileri iyi seçmeliyiz. Doğruluğu teyit edilmemiş bilgilerden uzak durmalıyız. Yetkili devlet kurumları ve uzmanların verdiği bilgileri dikkate almalıyız.
Güncel haberler takip edilmeli; ama sürekli haber akışı endişeyi arttırabilir. Gün içerisinde belirli zamanlarda haberi takip etmeliyiz.
Unutmayın ki her aklımızdan geçen düşünce gerçek değildir. Aşırı genelleme yapma, felaketleştirme, olumsuz veriyi seçici algılama, hatalı falcılık yapmak gibi çeşitli düşünce hatalarından uzak durmalıyız. Düşünce ile gerçeği ayırt etmeliyiz.
Virüs gerçeğini kabul etmeli , bunu görmezden gelmemeliyiz. Bu süreçte aşırı kaderci kabulleniş işlevsel değildir.
Korku, panik, ruhsal çöküntü, çaresizlik ve umutsuzluk bağışıklık sistemini olumsuz etkiler. Bu yüzden ruhsal direncinizi korumalıyız.
Evde kaldığımız süreçte düzenli uyku, beslenme ve egzersiz programlarını izlemeliyiz. Sigara, alkol, madde kötüye kullanımından uzak durmalıyız. Duygusal yeme davranışından kaçınmalıyız.
Virüsün eşittir ölüm değildir; içinde bulunduğumuz durumda çareler vardır. Bilime güvenmeliyiz.
Sosyal izolasyonda yalnız kalabiliriz; fakat yalnız hissetmemeliyiz. Günümüz teknoloji dünyasında sosyal destek sistemlerimizi kullanmalı, sevdiklerimizle bağlantımızı sürdürmeliyiz. İhtiyaç halinde online psikososyal destek olanaklarını kullanabiliriz.
Sosyal tecrit ruhumuzu ve zihnimizi tecrit etmek değildir. Bu sürecin yeni alışkanlıklar, öğrenmeler, beceriler edinmek için fırsat olduğunu unutmamalıyız.
Bu virüsün sosyal yansıması olarak kendimizi koruduğumuzda başkalarını koruyabiliyor; aynı şekilde diğerlerini koruduğumuzda kendimizi koruyabiliyoruz. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz ilkesini edinmeliyiz.
Zihniniz ve ruhunuzu virüse değil, bilime ve sevgiye teslim edin.
Canımızı sıkan haberleri izlerken “Vallahi kanser olacağım” deriz. Bazen sevdiğimiz bir insan öyle bir canımız acıtır ki “Beni kanser edecek” deriz. Üzüntülerin bizi kanser ettiği ispatlanamamış olsa da kanserle karşılaşılınca ciddi bir yıkım yaşandığı biliniyor. Çağımızın hastalığının beraberinde getirdiği yıkımla mücadele yollarını, Türkiye’nin sayılı psiko-onkologlarından Uzman Psikolog Dr. Pelin Erbil’le konuştuk.
~~Dünya Sağlık Teşkilatı 65 yaş ve üstündeki bireyleri yaşlı kabul etmektedir. Ancak belirtilen yaş kronolojik yaşın sınırını tanımlar. Kişi kendini hissettiği oranda yaşlıdır. Yaşlanma bireysel bir değişim olarak kişinin fiziksel ve ruhsal yönden gerilemesidir. Yaşın ilerlemesiyle birlikte doku ve organlarda oluşan yaşlanma biyolojik yaşlanmadır.
Son yıllarda tıp ve beslenme alanlarında kaydedilen gelişmeler insan ömrünün uzamasını sağlamıştır. 2000 yılında Avrupa’da yaşayan halkın %15’i 65 yaş ve üstüyken, 2030 senesinde bu oranın %24 olması beklenmektedir. Gelecek 50 yıl içerisinde yaşlı nüfus artışının özellikle gelişmekte olan ülkelerde olması beklenmektedir. Yaşlılık psikolojisi “Gerontopsikoloji”, hayat tarzında değişime neden olan tıbbi değişimler, aile ilişkileri, kronik ağrı, ruh hastalıklarına bireyin uyumunu inceler ve bu sürece uyumları için destek tedaviler uygulayan bilim dalıdır.
Psikoonkoloji alanında yapılan klinik çalışmalarda kanser tedavileri sırasında çalışma hayatlarına devam eden kişilerin, hastalıksız kişiler kadar üretken olabildikleri tespit edilmiştir. Tedavileri ve fiziki durumları müsait olan hastaların tedavi sırasında iş hayatlarına devam edebilmeleri hastalığın yaratabileceği “yaşam kesintisine” olanak vermez.
Kanser tedavilerini bitiren ve hastalık öncesinde çalışma hayatında aktif olan 10 hastadan 8'i tedavilerin bitiminde çalışma hayatına geri dönmeyi planlamaktadır. Bu geri dönüş, hayatta yeni bir sayfanın açılması, hastalığın geride bırakılması, istekli bir eylem olmasına rağmen bazıları için beklenilen özellikte değildir. Sağlık durumunun imkan vermesi durumunda tedaviler sırasında veya sonunda çalışma hayatına başlama kişinin kendine güvenini arttıracaği gibi, hastalık öncesi kimliği ve yaşam seviyesini devam ettirme açısından yapılan büyük bir gayrettir.