Gebelik bir kadının hayatında en mutlu dönemlerden biri olarak kabul edilir, ancak bu mutlu dönem bazi kişilerin hayatında kanser teşhisiyle beraber bir kabusa dönüşür.
Son yıllarda gebelik sırasında görülen kanser teşhislerinde artış görülmektedir. İstatistiklere göre gebelik sırasında kanser görülme olasılığı 1000 gebelikten 1'de kanser teşhisidir. Gebelik sırasında malign melanoma, lösemi, malign lenfoma, meme, yumurtalık, tiroid ve bağırsak kanserleri görülür.
Gebelik sırasında teşhis edilen kanser, hasta, eş ve yakınlar içinde büyük bir üzüntüyü ve beraberinde bir çok soruyu da gündeme getirir:
Teşhise rağmen gebeliğimi sonuna kadar sürdürebilecek miyim? Yoksa mecburi olarak gebeliğim sonlandırılacak mı?
Gebeliğim kanser tedavilerine engel olur mu?
Tedaviler ve hastalık doğacak çocuğu etkiler mi?
Gebelik ve kanser arasında bir bağlantı var mı?
Diğer kanser hastaları gibi tedavi edilebilecek miyim?
Tedavileri zamanında alamamam hastalığın ilerlemesine neden olur mu?
Doğumdan sonra çocukla nasıl ilgileneceğim?
Bu özel dönemde kanser teşhisinin koyulması ümitsizlik, çaresizlik, suçluluk duygusu, ölüm korkusu gibi duyguların yoğun olarak hissedilmesiyle beraber annelik sevinci, yeni aileye katılacak bebeğin heyecanı, anneliğin gereklerini yerine getirip getiremeyeceğinin endişesi, duygulanımlar açısından ikilemlerin çok sık yaşanılmasına neden olur.
Sınırlı sayıda yapılan klinik çalışmalara göre gebelik sırasında kanser teşhisi koyulan kadınlarda diğer kanser popülasyonuna kıyasla 2 kat daha fazla depresyon tespit edilmiştir. Depresif durum, suçluluk, üzüntü ve ümitsizlik durumunu tetikleyen endişeli düşünceler çoğunlukla: gebeliğin normal süreç içerisinde sürüp sürdürülemeyeceği, gebelikten sonra süt verememenin çocukta yaratabileceği eksiklikler, hastalığın ileriki yıllarda çocukta çıkıp çıkmayacağına ait düşüncelerden kaynaklanır. Normal gebelik sırasında yaşanan üzüntülerin, anne-çocuk bağını etkilediği bilinmektedir, kanser deneyimi geçiren annelerin hem annelik duyguları hemde annelik görevlerine yaklaşımları hastalık geçirmemiş annelere oranla eksik – negatif yaşandığı tespit edilmiştir. Kemoterapiye bağlı olarak süt vermenin imkansızlaştığı düşüncesi annelik görevlerini yapamamanın getirdiği suçluluk duyguları, gebelik sonrasında ameliyat olma olasılığı ve/veya hastalığın tekrarlaması hastayı sürekli endişe ve negatif düşünceler içerisinde olmasına neden olur.
Gebelik sırasında kanser teşhisi koyulan kadınların gebelik ve tedaviler süresince mutlaka psikolojik destek almaları gereklidir.
Kanser ve diğer kronik hastalıklar hastanın olduğu kadar aile bireyleri ve bireylerle olan ilişkileride etkiler. Bir çok çalışma sonucuna göre hasta eşlerinin hastayla aynı oranda üzüntü ve endişe yaşadıkları tespit edildiği gibi; hasta ve eşler tarafından hissedilen üzüntünün birbiriyle bağlantılı olduğu bulunmuştur. Yani eşlerden birinin duygusal reaksiyon vermesi diğer eşinde aynı reaksiyonu vermesine neden olmaktadır.
Eşlerden birine kanser teşhisinin koyulmasını takiben diğer eşin 20-30% oranında psikolojik dalgalanmalar ve mizaç değişiklikleri yaşadığı tespit edilmiştir. Tanıyı takip eden 3 sene sonra eşler üzerinde yapılan kontrollerde meme kanserli kadınların eşlerinin hastalardan daha yüksek seviyede endişe ve depresyon yaşadıkları bulgulanmıştır ( Baider, Ever- Hadani,Goldzweig 2003; Foy&Rose 2001; Langer, Abrams &Syrjala, 2003).
Cinsellik, biyolojik, psikolojik, kişilerarası ve davranışsal boyutları olan çok boyutlu ve kompleks bir kavramdır. Cinsellik, her kişinin ve partnerinin kişisel, yaş, kişisel tercih ve davranışları ve kültürel değerleri doğrultusunda yaşanır.
Bir çok kanser tipinin ve tedavisininde değişik tipte cinsel işlev bozuklukları yarattıkları bilinmektedir. Değişik kanser tedavileri göz önüne alınarak yapılan çalışmalarda 40% la 100% arasında cinsel işlev bozukluklarına rastlanmaktadır. Yapılan çalışmaların büyük bir çoğunluğu kadınlarda meme kanseri konusuna, erkeklerde ise prostat kanserine odaklanmıştır. Diğer kanser türlerinin özellikle “solid tümörlerin” cinselliği ne şekilde etkilediği konusunda az çalışma yapılmıştır. Çalışmalar meme kanseri ve jinekolojik kanser geçirmiş kadınların 50% oranında çeşitli seviyelerde cinsel problemler yaşadığını göstermektedir. Erkeklerde ise, prostat kanseri sonucunda ilişkiye girmeye yetersizliğe neden olan ereksiyon sorunu en çok araştırılan konulardandır. Erektil sorunların oranı konusundaki sonuçlar farklııklar göstermektedir. Genel olarak, radikal prostatektomi geçiren kişilerde 60-90% oranında erektil fonksiyon bozukluğu ve dış çevrenin ışınlanması sonucunda 67-85% oranında ereksiyon sorunu tespit edilmiştir
Pelin Erbil Sitesi içeriğinden izinsiz makale paylaşımı yapılmaması rica olunur.